Ehli Sunnet Akidesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HABEŞİSTAN HİCRETİ

Aşağa gitmek

HABEŞİSTAN HİCRETİ Empty HABEŞİSTAN HİCRETİ

Mesaj  ebu_hureyre Perş. Ocak 01, 2009 12:57 am

Müslümanların Mekke müşriklerinin zulmünden
kurtularak İslâm'ın öngördüğü biçimde özgürce yaşayabilmek amacıyla Habeşistan'a
yaptıkları göç. Müslümanlar, ilki Hz. Muhammed'in peygamberlikle
görevlendirilişinin beşinci yılında (614), ikincisi de altınca yılın (615)
başlarında olmak üzere iki defa hicret ettiler. Bu hicretler birinci Habeşistan
hicreti ve ikinci Habeşistan hicreti olarak adlandırılır.



Kur'an'da hicret, cihaddan sonra en önemli
eylem olarak değerlendirilir. Bunun nedeni açıktır. Bir mümin için en önemli şey
imanı ve imanının gereklerini yerine getirerek Allah'ın rızasını kazanmaktır.
Gerçek bir mümin kendi ülkesinde, yaşadığı çevrede bu amacına ulaşamıyorsa,
yurdunun, işinin-gücünün, malının mülkünün, akraba ve dostlarının hiçbir anlam
ve önemi kalmaz. Bunlarla imanı arasında seçim yapmak zorunda kalan insan, imanı
seçiyorsa, ancak o zaman gerçek bir mümindir. Bu nedenle Mekke'de, müminler
müşriklerin baskı ve işkenceleri yüzünden böyle bir seçim yapma noktasına doğru
gelince, Kur'an onları, hicretin anlam ve önemini bildiren ayetlerle muhtemel
bir hicrete hazırlamaya başladı. Bu konudaki bir ayette, "De ki: Ey iman eden
kullarım, Rabbinizden korkun. Bu dünya hayatında güzel davrananlara güzellik
var. Allah'ın arzı geniştir. Ancak, sabredenlere mükafatları hesapsız
ödenecektir" (ez-Zümer, 39/10) buyrularak bir hicretin gerekebileceği ima
edilir. "Kendilerine zulmedildikten sonra Allah uğrunda hicret edenleri dünyada
güzelce yerleştireceğiz; ahiret mükafatı ise daha büyüktür" (en-Nahl,16/41),
ayeti ise müminleri hicrete açıkça teşvik eder.



Kur'an, bir yandan müminleri hicrete
hazırlarken, diğer yandan da hristiyanlık ve Hz. İsa hakkında gerekli bilgilerle
donatıyordu. Habeşistan hicretinin hemen öncesinde gelen Meryem suresi,
müminleri bu konuda yeterince bilgilendirdi. Ayrıca, müminlere hristiyanlarla
nasıl mücadele etmeleri gerektiği öğretildi: "İçlerinden zulmedenleri hariç,
kitap ehliyle ancak en güzel tarzda mücadele edin ve deyin ki; "Bize indirilene
de, size indirilene de inandık. İlâhımız ve ilâhınız birdir, biz de O'na teslim
olanlarız" (el-Ankebût, 29/46). Bu hazırlama ve bilgilendirmeden sonra,
müminlerin hicreti bilfiil gerçekleştirmeleri yönünde açık işaretler taşıyan şu
ayetler geldi: " Ey inanan kullarım, benim arzım geniştir, bana kulluk edin. Her
can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. İnanıp iyi işler yapanları
cennette, altlarından ırmaklar akan yüksek odalara yerleştiririz; orada ebedî
olarak kalırlar. Çalışanların ücreti ne güzeldir. Onlar ki sabredenler ve
Rabblerine tevekkül ederler. Nice canlı var ki rızkını taşıyamaz; onları da,
sizi de Allah besler. O işitendir, bilendir" (el-Ankebût, 29/56-60). Ankebût
suresi, çoğu müfessire göre Habeşistan hicretinden çok sonra, Medine'ye
hicretten hemen önce inmiştir. Ancak merhum Mevdûdî, yaptığı tahkikle surenin
Habeşistan hicretinden önce indiği sonucuna varır. Ona göre önceki müfessirleri
surenin hicretle ilgili ayetleri yanıltmış, yanlış değerlendirmelerine neden
olmuştur. Daha önce merhum Derveze de aynı sonuca ulaşmış olmalı ki, Türkçe'ye "Kur'an'a
Göre Hz. Muhammed'in Hayatı" adıyla çevrilen eserinde andığımız ayetlerin
Habeşistan hicretinin gerçekleştirilmesine işaret eden bir anlam taşıdıklarını
belirtir (II, 233).



Andığımız son ayetler indiği sırada artık
hicret zamanı gelmişti. Çünkü müşriklerin zulümleri, baskı ve işkenceleri
dayanılmaz bir hadde ulaşmıştı. Hz. Peygamber, müminlerin Habeşistan'a hicret
etmelerini buyurdu. Rivayetler, hicret yurdu olarak Habeşistan'ın seçilmesinin
nedenini, Necâşî'nin zulme rıza göstermeyen, adil bir insan olmasına bağlar.
Buna ilâve olarak sıkı ticaret ilişkileri nedeniyle tanınmasının, halkının ilâhî
kaynaklı bir inanca (Hristiyanlık) sahip olmasının ve son olarak İslâm'ın orada
yayılma imkânının bulunmasının da seçimi etkilediği söylenebilir.



Hz. Peygamber'in tavsiyesi üzerine bir grup
mümin Mekke'den ayrılarak Habeşistan'a göçtü. Nübüvvetin beşinci yılının (614)
Receb ayında gerçekleşen ilk bu hicrete en çok kabul gören rivayete göre onbiri
erkek, dördü kadın olmak üzere toplam onbeş kişi katıldı. Bunlar arasında Hz.
Osman b. Affân, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Maz'un, Mus'ab b.
Umeyr, Ebû Seleme b. Abdu'l-Esed gibi önde gelen sahabîler de bulunuyordu. Bu
ilk muhâcirler Habeşistan'da son derece iyi karşılandılar. Kendi ifadeleriyle,
dinlerini yaşama konusunda tam bir özgürlük ve güven içindeydiler. Allah'a
istedikleri gibi ibadet ediyorlar ve kimse tarafından rahatsız edilmiyorlardı.
Ne eziyet görüyor, ne de kötü laflar işitiyorlardı. Fakat iki ay sonra,
müşriklerin müslüman oldukları yolunda yanlış bir haber nedeniyle Habeşistan'dan
ayrılarak Mekke'ye döndüler. Mekke yakınlarına gelince gerçeği öğrendilerse de
iş işten geçmişti. Çaresiz, herbiri bir kabîle reisinden emân alarak Mekke'ye
girdiler.



Habeşistan'dan dönen müminlerin büyük
çoğunluğu kendi aileleri tarafından yeniden baskı altına alındı. Müşriklerin
zulümleri de her geçen gün biraz daha şiddetlendi. Öte yandan ilk hicret,
Habeşistan'ın müminler için güvenli bir yer olduğunu göstermişti. Bu nedenle Hz.
Peygamber müminlere ikinci kez hicret izini verdi. Nübüvvetin altıncı yılı (615)
başlarında, Ca'fer b. Ebî Tâlib'in önderliğinde gerçekleştirilen bu ikinci
hicrete 18 ya da 19'u kadın olmak üzere toplam 101 ya da 103 müslüman katıldı.
İlk muhâcirlerin hemen tümü, ikinci hicrette de yeraldı. İkinci hicret, Mekke'de
tam bir matem havası estirdi. Çünkü Mekke'de en az bir ferdi hicrete katılmayan
aile yok gibiydi. Bir ailenin oğlu gitmişse diğerinin damadı; birinin kardeşi
gitmişse, diğerinin babası ya da amcası gitmişti.



İkinci Habeşistan hicreti müşrik liderleri
büyük bir telaşa düşürdü. Böylesine büyük bir kitle hâlinde gelen müslümanlar,
son derece müsâit bir ülke olan Habeşistan'ın İslamlaşmasına neden olabilir, ya
da en azından Hz. Peygamber'e güçlü bir müttefik kazandırabilirlerdi. Böyle
muhtemel bir tehlikenin önüne geçmek için Kureyş'in iki ünlü diplomatı Amr b.
El-Âs ile Abdullah b. Ebî Rabîa'yı Habeşistan Necâşî'sine elçi olarak göndermeyi
kararlaştırdılar. Planlarına göre elçiler önce Necâşi'nin yakın çevresindekileri
hediyeleriyle yanlarına çekecekler, daha sonra onların da yardımlarıyla.
Necâşî'nin müslümanları Mekke'ye iade etmesini sağlayacaklardı. Fakat sonuç hiç
de umdukları gibi olmadı. Gerçi elçiler yakın çevresinin desteğini sağladılar
ama, gerçekten adil bir insan olan Necâşi'yi bütün diplomatik oyunlarına rağmen
zulümlerine ortak edemediler.



Elçiler Necâşî ile görüşerek muhacir
müslümanların birtakım beyinsiz gençler olduklarını, kendi dinlerini
terkettiklerini fakat hristiyan da olmayarak yeni bir din icad ettiklerini,
onları gözetmek amacıyla akrabalarının iade edilmelerini istediklerini
söylediler. Necâşî, kendileriyle görüşmeden bir karar veremeyeceğini belirterek
müslümanları yanına çağırttı; elçilerin taleplerini aktararak ne diyeceklerini
sordu. Ca'fer b. Ebî Tâlib böyle bir talebe hakları olmadığını göstermek
amacıyla elçilerden; kendilerinin köleleri, borçluları ya da kısas etmek
istedikleri katiller olup olmadıklarının sorulmasını istedi. Amr'ın sorulara
olumsuz cevap vermesi üzerine, ne hakla iade talebinde bulunulduğunu öğrenmek
istedi. Amr'ın daha önceki sözlerini tekrarlaması ve Necâşî'nin İslâm hakkında
bilgi istemesi üzerine Hz. Ca'fer ünlü konuşmasını yaptı.



Ca'fer b. Ebî Tâlib, İslâm öncesi durumları
ile Hz. Peygamber ve İslâm hakkında kısaca bilgi verdiği bu konuşmasında şunları
söyledi: "Ey Hükümdar, biz, cahil bir kavim idik. Putlara tapardık. Ölü eti
yerdik. Her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla ilgilenmez, ilgimizi keserdik.
Komşularımıza iyi davranmaz, kötülük yapardık. İçimizden güçlü olanlar zayıf
olanları yer, ezerdi. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu sopunu, doğru
sözlülüğünü, eminliğini, iffet ve nezâhetini bildiğimiz bir peygamber
gönderinceye kadar biz hep bu durum ve tutumda idik. O peygamber, bizim ve
babalarımızın Allah'tan başka tapına geldiğimiz taştan vesâireden yapılmış
putları bırakarak Allah'ın birliğine inanmaya ve yalnız O'na ibadet etmeye bizi
davet etti. Doğru söylemeyi, emaneti sahibine vermeyi, akraba ile ilgilenmeyi,
komşularımızla iyi geçinmeyi, haramlardan, kan dökmekten vazgeçmeyi bize
emretti. Bizi her türlü çirkin, yüz kızartıcı söz ve işlerden, yalan
söylemekten, yetim malı yemekten, iffetli kadınlara dil uzatmak ve iftira
etmekten men ve nehyetti. Kendisine hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın yalnız
Allah'a ibadet etmemizi bize emretti. Ve yine bize namazı, zekâtı, orucu de
emretti. Biz ona inandık ve kendisini tasdik edip doğruladık. Onun Allah
tarafından getirdiklerine göre kendisine tabi olduk. Hiçbir şeyi eş, ortak
koşmaksızın yalnız Allah'a ibadet ettik. Onun bize haram kıldığı şeyi haram,
helâl kıldığı şeyi helâl bildik. Fakat kavmimiz üzerimize yürüyüp bizi yüce
Allah'a ibadetten vazgeçirerek putlara taptırmak, dinimizden döndürmek, öteden
beri serbestçe işleyegeldiğimiz kötülükleri tekrar işletmek için türlü
işkencelere uğrattılar. Onlar bize galebe çalıp zulüm ve tazyikleri altında
ezmeye başladıkları, dinimizle aramıza girdikleri zaman, senin ülkene çıkmak,
sığınmak zorunda kaldık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene can
attık. Ey Hükümdar, bir, senin yanında hiçbir zulme ve haksızlığa
uğramayacağımızı umuyoruz" (M. Asım Köksal, İslâm Tarih,i, Mekke Dönemi, IV.
191-192; bk. İbn Hişâm, es-Sire, I, 356-362; Taberî Tarih, II, 225).



Konuşmayı dikkatle dinleyen Necâşî,
yanlarında Kur'an'dan bir bölüm bulunup bulunmadığım sordu. Bunun üzerine
Ca'fer, hicretlerinden hemen önce nazil olan Meryem Suresinin ilk otuzbeş
ayetini okudu. Rivayetlere göre, ayetleri gözyaşları içinde dinleyen Necâşî,
bunların Hz. Musa ve İsa'nın getirdikleriyle aynı kaynaktan geldiğini tasdik
ederek, elçilere müminleri teslim etmeyeceğini bildirdi. Amr'ın, müslümanların
Hz. İsa hakkında çok kötü sözler kullandıklarını söyleyerek Necâşî'nin kararını
değiştirme çabası da Ca'fer'in, "O, Allah'ın kulu, resulu, ruhu ve O'nun,
dünyadan ve erden geçerek Allah'a bağlanmış bir bakire olan Meryem'e ilka ettiği
kelimesidir" şeklindeki cevabıyla yalnızca Necâşî'nin bu konudaki gerçeği
kavramasına yaradı.



Habeşistan muhacirleri uzun yıllar
hayatlarını burada huzur ve güven içinde sürdürdüler. Bu süre içinde başta
Necâşî olmak üzere birçok kişinin müslüman olmasına vesile oldular. Bunların bir
bölümü, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden önce Mekke'ye geri döndü. Başta
Ca'fer b. Ebî Tâlib olmak üzere büyük bölümü ise Hicret'ten sonra, Hayber'in
fethi (H. 7/628) sırasında Medine'ye gelerek müslümanlara katıldı.




HABEŞ ÜLKESINE ILK HICRETIN TARIHI VE ORAYA
ILK HICRET EDENLER:




Nübüvvet'in beşinci yılında, Receb ayında



1) Hz. Osman b. Affan, b. Ebil'As, b.
Ümeyye



2) Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayya bint-i
Resulüllah



3) Ebu– Huzeyfe b. Utbe, b. Rebia, b. Abd.
Şems



4) Ebu– Huzeyfe'nin zevcesi Sehle bint-i
Suheyl, b. Amr



5) Zubeyr b. Avvam, b. Huveylid, b. Esed



6) Mus'ab b. Umeyr, b. Haşim, b. Abd. Menaf,
b. Abduddar



7) Abdurrahman b. Avf b. Abd. Avf, b. Abd,
b. Haris, b. Zühre



Cool Ebu– Seleme b. Abdul'esed, b.. Hilal, b.
Abdullah, b. ömer, b.Mahzum



9) Ebu Seleme'nin zevcesi ümmü Seleme bint-i
Ebi Ümeyye, b. Mugire, b. Abdullah, b. ömer, b. Mahzum



10) Osman b. Mazun, b. Habib, b. Vehb, b.
Huzafe, b. Cumah



11)Amir b. Rebia'el'Anzi



12)Amir b. Rebia'nın zevcesi Leyla bint-i
Ebi Hasme



13) Eb– Sebre b. Ebu Rühm, b.
Abdul'uzza'l'Amiri



14) Ebu Sabre'nin zevcesi: ümmü Külsum bint-i
Suheyl b. Amr



I5) Hatıp b. Amr, b. Abd şems



16) Süheyl b . Beyza



17) Abdullah b. Mes'ud



Dinlerinden döndürülmekten korkup dini bir
vazife olarak , Kimi, yalnız başına, kimi, zevcesiyle,birlikte, Habeş ülkesine
hicret etmek üzere kimi, binitli, kimisi de, yaya olarak.Mekke'den, gizlice yola
çıktılar. Bu, İslam'da, ilk hicret idi.



GARANİK HADİSESl VE İÇ YÜZÜ




Resulullah Aleyhisselam bir gün Mekkede
Kabe de Necm suresini okumağa başlayıp surenin ,son ve Secde ayeti olan 62.
Ayetini okuduktan sonra, orada ,Secde etmiş,orada bulunan yanındaki arkasındaki
herkes,Müslümanlar, Peygamberimize uyarak secde etmiş, cemeatten, secde etmeyen
kimse kalmamıştır.Müşrikler, putlarının adını işittikleri için,putlarına, tazim
maksadıyla secde etmişlerdi.Bu habesistandaki müslümanlara yanlis aksettirildi.
Mekkeli Müsriklerin Müslüman olduklari zannedilerek bazi müslümanlar
Habesistandan Mekkeye geri Dönmüslerdi.
ebu_hureyre
ebu_hureyre
Admin

Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 28/12/08

http://ehlisunnetakidesi.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz