Ehli Sunnet Akidesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

AKABE BEY'ATLARI

Aşağa gitmek

AKABE BEY'ATLARI Empty AKABE BEY'ATLARI

Mesaj  ebu_hureyre Perş. Ocak 01, 2009 1:01 am

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'den gelip
ilk müslüman olanlarla 621-622 yıllarında Mekke'nin Akabe adı verilen mevkîinde
yaptığı iki anlaşma ve ahidleşme.



Mekke'ye üç km. kadar uzaklıkta bulunan
Mina ile Mekke arasındaki bir mevkiye verilen Akabe adına bölgenin başka
yerlerinde de rastlanmaktadır. Aynı adı taşıyan birçok yer bulunmasına rağmen
Akabe denince ilk defa bu meşhur ahidleşme ve anlaşmaların yapıldığı mevkî
hatıra gelmektedir.



İslâm'ı çeşitli kabile ve gruplara
anlatmağa çalışan Resulullah (s.a.s.) özellikle Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen
kabileler arasında dolaşıyor ve onlara bu yeni mesajı iletmeye uğraşıyordu. Bu
hac mevsimlerinin birinde Yesrib (Medine)'den gelen ve bu şehirde yaşayan iki
Arap kabilesinden biri olan Hazrec kabîlesine mensup bazı kimselerle karşılaşan
Hz. Peygamber, onları İslâm'a davet etti. Peygamberliğinin onbirinci yılında
onun bu çağrısına adı geçen kabileden altı kişi icabet edip, büyük bir
samimiyetle bu yeni dine sarıldılar. Zira yıllardır Yesrib'teki diğer Arap
kabilesiyle aralarında sürüp gitmekte olan Buas savaşlarından bezmiş
olduklarından bu yeni dinin aralarında bir barış ortamı oluşturacağını ümit
ediyorlardı. Yesrib'e geri döndüklerinde bu olaydan ve yeni dinlerinden kardeş
kabîle Evs'e bahsedip onları da İslâm'a davet edeceklerine ve gelecek yıl yine
Hacc mevsiminde aynı yerde Resulullah'la buluşacaklarına dair söz verip
ayrıldılar



Medine'de yaşayan bu iki kabîlenin dışında
ayrıca üç Yahûdi kabîlesi daha bulunuyordu. Bunlar müşrik Arapları dinlerinden
ve putperestlik anlayışlarından dolayı hep hor görüyorlardı. Yahûdiler
ellerindeki Tevrat'a, ayrıca âlimlerinden ve atalarından işitip durduklarına
göre yakında bu bölgede zuhur edecek bir peygambere iman edeceklerini ve bu
peygamberin desteğiyle putperestliğe son vererek Arapları ortadan
kaldıracaklarını söyleyip duruyorlardı. Yahûdilerin bu sözleri Yesrib'li Evs ve
Hazrec kabilelerinin zihninde yer etmişti. Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Akabe'de
görüşünce, yahûdilerden önce davranıp bu peygamberin yanında yer almakta hiç
tereddüt etmediler. Bu ilk müslüman Yesribliler Resulullah'a iman ederek şöyle
dediler: "Kavmimiz çok zor günler yaşıyor, hiç iyi bir durumda değiliz.
Yıllardır süren çatışmalar aramızda sonu gelmez bir anlaşmazlığa sebep oldu. Bu
yeni dinin bizleri biraraya getireceğine ve bizleri barıştırıp kaynaştıracağına
inanıyoruz." Gerçekten Yesribliler Buas savaşlarının artık son bulmasını
istiyorlardı. Hz. Peygambere iman eden Hazrecliler şu kişilerden ibaretti: Es'ad
b. Zurâre, Avf b. Hâris, Râfi' b. Mâlik, Ukbe b. Âmir, Kutba b. Âmir ve Câbir b.
Abdullah b. Riab. Bunlardan ilk ikisi Neccaroğullarına mensup idi. (İbn Hişâm,
Sîre, II, 70 vd.; İbn Sa'd, Tabakât, I, 217 vd.). İslâm'a gönül veren bu ilk
Medineli müslümanlar memleketlerine geri dönerek bütün güçleriyle bu yeni dini
tanıtmaya ve akrabalarının da iman etmelerini temine çalıştılar. Bu küçük grubun
Yesribliler üzerinde büyük etkileri oldu. Evs ve Hazrec'ten bir çok kimse
bunların aracılığıyla İslâm'a girdi. Özellikle Resulullah'ın dayılarından olan
Neccaroğullarına mensup Es'ad b. Zurâre ile Avf b. Hâris müslümanlıklarını asla
gizlemeksizin büyük bir gayretle insanları İslâm'a davet ettiler. Gerçekten
İslâm akîdesi Yesrib de yıllardır süren savaşların sona ermesinde büyük bir
etken oldu. Düşmanlıklar sona erdi ve insanlar Allah'ın rahmeti sâyesinde kısa
zamanda kardeşler oluverdiler. Ertesi yıl yani peygamberliğin onikinci yılında
yine Hacc mevsiminde Mekke'ye gelen Yesrib'li oniki kişi Akabe mevkiinde
Resulullah (s.a.s.) ile geceleyin gizlice buluştular. Bunlardan altısı bir
önceki yıl müslüman olan kişilerdi. Birinci Akabe Bey'atı adı verilen bu
bey'atta bulunan sahâbelerden Ubâde b. es-Sâmit, hadiseyi söyle anlatır:



"Refahta olduğu kadar sıkıntıda, sevinçte
olduğu kadar üzüntüde de onu destekleyecek ve her konuda emirlerine itaat
edeceğimize, Resulullah'ı kendi nefislerimizden aziz tutup, durum ne olursa
olsun ona muhalefet etmeyeceğimize, Allah yolunda hiç bir kınayıcının
kınamasından korkmayacağımıza, Allah'a asla şirk koşmayacağımıza, hırsızlık ve
zina yapmayacağımıza, çocuklarımızı öldürmeyeceğimize, kendiliğimizden
uyduracağımız yalan ve dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmayacağımıza, hiç
bir hayırlı işte Resulullah'a muhalefet etmeyeceğimize dair bey'at ettik. Ayrıca
bizden birinin verdiği sözünde durmasına karşılık onun ecir ve mükâfâtının
Allah'a ait olduğuna ve ona Cennet nimetinin verileceğine; kim insanlık haliyle
bunlardan birini işler de ondan dolayı dünyada cezaya çarptırılırsa bunun ona
keffâret olacağına; kim de yine bunlardan birini işler de işlediği o suçu Allah
açığa vurmazsa onun işinin Allah'a kalacağına; Allah'ın dilerse onu bağışlayıp
dilerse azaba uğratacağına dair Resulullah'ın bize bildirdiği hususlara sadık
kalacağımıza da söz verdik."



Bu birinci Akabe Bey'atına katılan oniki
kişiden altısı bir önceki yıl iman eden kimselerdi. Diğer altısı ise Muaz b.
Hâris, Zekvân b. Kays, Ubâde b. es-Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbâs b. Ubâde ve
Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyihan idiler. Bazı kaynaklarda bir önceki yıl
Resulullah ile tanışan altı kişiden biri olan Câbir b. Abdullah yerine Uveym b.
Saide'nin birinci Akabe Bey'atında bulunduğu ifade edilir.



Medineliler, hacdan geri dönerlerken,
yanlarında, İslâm'ı öğretmek üzere Resulullah tarafından tayin edilen Mus'ab b.
Umeyr'i götürdüler. Kısa surede Medine-i Münevvere'de İslâmiyet hızla yayıldı.
Mus'ab b. Umeyr, Rasûlullah'ı Medine'deki her hareketten haberdar ediyordu. Kısa
zamanda Evs ve Hazrec kabilesinin bütün evleri İslâm'ın nuruyla aydınlanmaya
başladı. Artık Medine, bir İslâm devletinin doğuşuna hazır hâle gelmişti. Mus'ab
b. Umeyr'in gayret ve etkisiyle Yesrib'in ileri gelenlerinden Sa'd b. Muaz ve
Useyd b. Hudayr müslüman oldular. Bu iki büyük reisin İslâm'a girmesiyle İslâm,
Medine'de bir hayli kabul gördü. Bunun üzerine Medineliler Hz. Peygamberi
şehirlerine dâvet etmeye karar verdiler.



Birinci Akabe Bey'atından bir yıl sonra
Medineliler yeniden hac için Mekke'ye geldiler. İçlerinde ikisi kadın yetmiş beş
müslüman vardı. Allah Resûlünün bu defa onlarla ilgi kurması İslâm'ın
tebliğinden ibaret değildi. Çok önemli kararlar arifesindeydiler. Buluşma yeri
yine Akabe mevkii oldu. Buluşma gizli yapılacak ve hiç kimseye haber
sızdırılmayacaktı. Gece yarısına doğru, Medineliler, gayet tedbirli hareket
ederek kararlaştırılan yerde toplandılar.



Rasûl-i Ekrem Akabe'ye bu defa amcası Abbâs
ile birlikte geldi. Abbâs henüz ya müslüman olmamış, yahut müslümanlığını
gizliyor, ancak yeğenini himaye ediyordu. Böylesi bir toplantıda bulunmayı bir
aile borcu kabul etmişti. Toplantıda ilk sözü Hz. Abbâs aldı:



- Ey Hazrecliler, Muhammed (s.a.s.)'in
aramızdaki mevkii bildiğiniz gibidir. Biz, onu düşmanlarından koruduk ve
koruyacağız. Kendisi burada, ailesinin yanında, nezdimizde izzet ve ikrâm
içindedir. Fakat sizinle bir andlaşma yapmak ve size katılmak istiyor. Ona
verdiğiniz sözü tutmak, kendisine muhalefet edenlere karşı gelmek hususunda
azminiz kuvvetli ve sağlam ise buna bir diyecek yoktur. Fakat onu ele verecek,
yanınıza geldikten sonra yalnız başına bırakacaksanız, bunu şimdiden söyleyiniz
ve onu kendi haline bırakınız.



Medineli Müslümanların cevabı şöyle oldu:



-Dediklerinizi dinledik. Ey Allah'ın
resulü, siz söyleyin! Kendiniz adına, Allah adına istediğiniz andı bizden
alınız. Biz hazırız.



Resulullah Hz. Muhammed (s.a.s.) Kur'an-ı
Kerim'den bazı ayetler okuduktan sonra şöyle buyurdular:



"Kadınlarınızı ve çocuklarınızı nasıl
koruyorsanız, beni de öylece korumak üzere size elimi veriyorum"



Elini ilk uzatan, Berâ b. Ma'rur oldu. O,
şöyle dedi:



-Bey'at ettik ya Resulullah, seni Hak dinle
gönderen Allah'a yemin ederiz ki kendimizi, çocuk ve hanımlarımızı koruduğumuz
gibi seni de koruyacak ve savunacağız. Biz, zaten harp içinde yoğrulmuş
kimseleriz. Zırha alışkınız. Bu, bize atalar mirasıdır.



Bera'dan sonra söz alan Ebu'l Heysem de:



- Ya Resulallah, dedi. Bizim yahudilerle
bir takım bağlantılarımız vardır. Bu bağlantıları keseceğiz. Biz bunu yaptıktan
sonra siz de Allah'ın inâyetiyle muvaffak olunca bizi bırakıp kendi kavminizin
yanına döner misiniz?



Resulullah (s.a.s.) gülümsediler ve dediler
ki:



"Kanım sizin kanınızdır. Siz bendensiniz,
ben de sizdenim. Kiminle dövüşürseniz" ben sizin yanınızdayım. Kiminle barış
yaparsanız, ben de onunla barış yaparım. "



Resulullah (s.a.s.)'in bu sözlerini duyan
herkes, bey'at etmek üzere elini uzatıyordu. Bu sırada Abbâs b. Ubâde ortaya
atılarak şunu söyledi:



-Hazrecliler! Bu zata niçin bey'at
ettiğinizi biliyor musunuz? Ona bey'atla insanların kırmızısına ve siyahına,
yani Arap ve Arap olmayana karşı savaşa hazır olmayı kabul etmiş oluyorsunuz.
Bir felâkete uğradığınız ve ulularınızın maktul düştüğünü gördüğünüz zaman onu
yalnız başına bırakacaksanız şimdiden bırakınız. Bu, daha doğru olur. Yoksa
dünyada ve ahirette rüsvay olursunuz. Fakat ona verdiğiniz sözü tutacak, malca
felâkete uğramayı, büyüklerinizin ölümüyle karşılaşmayı göze alacaksanız, bunu
yapınız. Çünkü dünya ve ahiret hayrı bundadır.



Hepsi kabul ettiler ve sordular:



- Ey Allah'ın Resulü, buna karşılık bize ne
va'd ediyorsunuz?



Resulullah:



"Cennet" dedi.



Bey'at kısa zamanda tamamlandı. Hepsi de
darlıkta ve genişlikte her halükarda itaate, sözün ancak doğrusunu söylemeye ve
Allah yolunda hiç bir kınayıcının kınamasından korkmamaya söz verdiler.



Bey'attan sonra Resulullah (s.a.s.),
Hazrec'den dokuz, Evs'den üç kişi olmak üzere on iki nakip seçtiler. Es'ad b.
Zurâre de hepsinin başı ve emîri seçildi. Bunlardan her biri bir kabîlenin reisi
idiler. Bunun anlamı, oniki kabilenin İslâmiyeti kabul etmesiydi.



Bey'at gece karanlığında tenhada ve
gizlilik içinde yapılmıştı. Fakat bey'atın bitiminde bir çığlık karanlığın
perdesini yırttı:



- Ey Kureyş, Muhammed ile atalarının
dininden çıkanlar, sizinle döğüşmek için andlaşma yaptılar!..



Fakat müslümanların artık kimseden
çekindikleri yoktu. Bu sesi duyar duymaz Abbas b. Ubâde şöyle dedi:



- Ya Resulallah, seni hak ile gönderen
Allah'a yemin ederim ki istersen sabah olur olmaz kılıçlarımızı kınından sıyırır
üzerlerine saldırırız. Resulullah (s.a.s.) ise şöyle buyurdular:



"Hayır... Bize savaş izni daha verilmiş
değildir. Şimdilik hepiniz yerlerinize dönünüz."



İslâm'a teslim olup Resulullah'a tam
anlamıyla bey'at eden bu ilk müslüman kitle için emre itaat mutlak idi.
Akabe'deki bu toplantı dağıldı ve herkes yerine döndü. Sabah olunca Kureyşli
müşrikler bu bey'attan haberdar olmuşlardı. Müşrikler bu anlaşmanın mahiyetini
araştırmağa başladılar. Fakat henüz müslüman olmamış olan Yesribliler'in Hz.
Peygamber ile anlaşmalarına bir türlü anlam veremiyorlardı. Mekkeli müşrikler bu
gizli anlaşma hakkında bir bilgi alamadan Yesrib'li müslümanlar şehri terk
etmişlerdi .



İslâm Devleti'nin kurulmasında önemli bir
dönüm noktası olan ikinci Akabe bey'atına, Resulullah'ın savaş ve barışta
korunacağına dair prensiplerin tesbit edildiği ve kararların alındığı bir bey'at
olmasından dolayı, "Bey'atü'l-Harb" adı verilir. İkinci Akabe bey'at'ının
gerçekleşmesiyle İslâm tarihinde yeni bir dönem başlıyor ve o gün İslâm
Devleti'nin temeli atılmış oluyordu
ebu_hureyre
ebu_hureyre
Admin

Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 28/12/08

http://ehlisunnetakidesi.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz