Ehli Sunnet Akidesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

peygamberliği ve mekke dönemi 2

Aşağa gitmek

peygamberliği ve mekke dönemi 2 Empty peygamberliği ve mekke dönemi 2

Mesaj  ebu_hureyre Çarş. Ara. 31, 2008 4:37 pm

Bu olaydan sonra Hz. Peygamber (s.a.s)
İslâmî tebliğine yine devam ediyordu. Fakat İslâm'ın kitlesi olacak zümreyi
arayışı genellikle Mekke'ye dış kabilelerden hac, umre veya ticaret gibi
maksatlarla gelen yabancılar arasında oluyordu. Önceleri bu teşebbüsü bazen
olaylı, bazen sert, nâzik, veya mütereddit, ama hep menfi bir tavırla
karşılanıyordu. Ancak nübüvvetin onbirinci senesinde Medine'nin Hazrec
kabilesinden altı kişi Akabe adı verilen yerde Hz. Peygamber'le karşılaşıp kısa
bir görüşmeden sonra O'na iman ettiler. Bu altı Medineli, şehirlerine dönüşte
Hazrec ve Evs kabileleri arasında İslâm'ı yaydılar. Ertesi senenin hac
mevsiminde ikisi Evsli, onu Hazrecli oniki kişilik bir heyet yine Akabe'de Hz.
Peygamber'le buluşup O'na bey'at ettiler. I. Akabe bey'atı olarak tarihlere
geçen bu görüşmenin akabinde Hz. Peygamber, İslâm kadrosunun ilk elemanlarından
Mus'ab b. Umeyr'i davetçi olarak Medine'ye gönderiyordu. Mus'ab'ın Medine'de bir
yıl süreyle yaptığı faâliyet öylesine verimli olmuştu ki İslâm'ın bahsedilmediği
ve girmediği bir ev hemen hemen kalmamıştı ve Medineliler, Allah Rasûlünü
şehirlerine buyur edip O'nu koruma konusunda her tehlikeyi göze alacak bir
kıvâma erişmişlerdi. Peygamberliğin onüçüncü yılında Medine'den gelen daha
kalabalık bir heyet Akabe'de Hz. Peygamber'le bir gece vakti gizlice buluşup II.
Akabe Bey'atı'nı gerçekleştiriyor ve şehirlerine göç ettiği takdirde Hz.
Peygaber'i ve Mekkeli müslümanları malları ve canlarını korudukları gibi
koruyacaklarına and içiyorlardı. İşte bu and ve karşılıklı söz vermelere İslâm
tarihinde "Akabe bey'atları * " adı verilmiştir.



HICRET VE İSLÂM DEVLETI:



Mekkeliler bu görüşmeleri haber aldıkları
zaman başlatılan yeni baskılar, müslümanlara hicret kapılarını açtı. Hz.
Peygamber'in izni ile Ashâb-ı kirâm gruplar halinde ve çoğunlukla gizlice şehri
terkedip Medine yolunu tuttular. Artık şehirde Hz. Peygamber ve ailesi, Hz. Ali,
Hz. Ebûbekir ve ailesi ile hicrete imkân bulamamış olanlarla yakınları veya
akrabaları tarafından hicretleri engellenmiş kimseler kalmıştı. Müslümanların
Medine'de toplanarak zinde bir güç oluşturmaları, Mekkelileri ürküten ve
korkutan bir husus olmuştu. Bu günlerde sık sık olağanüstü toplantılar yapan
müşrikler, gizli bir celsede, karşılaşılan bu zor problemi çözme yollarını
aradılar. Yegâne kurtuluş yolu olarak Hz. Muhammed'in öldürülmesi görüldü.
Kararlaştırılan komplonun icrâsı için hazırlıklar yapılırken Cebrâil (a.s)
vâsıtasıyla durumdan haberdâr olan Hz. Peygamber de hicret için hazırlığa
koyuldu ve hicrette kendisine yol arkadaşlığı yapacak Hz. Ebûbekir'le önceden
hazırladığı plân gereğince geceleyin Mekke'yi terketti. Uzun ve zaman zaman
tehlikeli geçen yorucu bir yolculuktan sonra 8 Rebiulevvel pazartesi günü
Medine'nin banliyösü Kubâ köyüne geldiği zaman Ensâr ve Muhâcirûn'un O'nu
karşılaması son derece heyecanlı ve içten olmuştu. Hz. Peygamber bu köy halkının
ricası üzerine burada beş gün istirahat etti ve bu kısa istirahatı sırasında
bilfiil kendisi de çalışarak bir mescid inşâ ettirdi. Kubâ'ya gelişinin beşinci
günü sabahleyin buradan ayrılarak Medine şehrine yöneldi. Günlerden cuma idi.
Öğle vakti Rânunâ adlı mevkiye gelindiği vakit Hz. Peygamber burada durdu; ilk
cuma hutbesini îrad etti ve ardından ilk cuma namazını kıldırdı. Sonra yoluna
devam etti. Şehirde bir bayram havası vardı. Büyük küçük herkes yollara
dökülmüş, coşkun bir tezâhürât, sevgi ve saygıyla Hz. peygamber'i karşılıyor,
şehirlerine ve evlerine buyur ediyordu. Hz. Peygamber hiç kimsenin davetini
reddetmiş olmamak ve hiç kimseyi kırmamak için uygun bir çare buldu ve üzerinde
hicret ettiği devesi Kasvâ kendi hâline bırakıldı; devenin çöktüğü yere en yakın
evde Hz. Peygamber misafir olacaktı. Deve, şehrin orta tarafında iki yetim
çocuğa ait boş bir arsada çöktü ve Hz. Peygamber kendisine ait hâne-i saâdetleri
inşâ edilinceye kadar buraya evi en yakın olan Ebû Eyyûb Hâlid b. Zeyd el-Ensârî
Hazretlerinin evinde misafir kaldı.



Böylece Hz. Peygamber'in hayatında ve davet
faâliyetinde yeni bir dönem, Medine dönemi başlamış oluyordu. Medine'de Hz.
Peygamber, İslâm'a kucak açmış büyük bir kitleye kavuşmuştu; İslâm'ın
bağımsızlığı ve hâkimiyetini ilân edeceği bir vatana da sahipti. Artık yapılacak
şey, bu vatan sathında İslâm cemâatını teşkilatlandırmak, insanların birbirleri
ile olan münâsebetlerini hak ölçüleri içerisinde düzenlemek ve hakkın
hâkimiyetini sağlayarak etrafa yaymaktı. Bunun için de bir devlete ihtiyaç
vardı. Peygamber Efendimiz bu ihtiyacı gayet iyi bildiğinden, artık Medine'ye
hicretin ilk günlerinden itibâren O'nun davet merhaleleri arasında "devletleşme
diye adlandırdığımız safhayı gerçekleştirmek üzere çaba sarfetti. Kuruluş
günlerini yaşayan İslâm devletı'nin idâre merkesi, htikümet binası, harp
karargâhı vs. gibi çok önemli hizmetler verecek olan Mescid'i inşâ etti. Mescide
bitişik olarak bina edilen suffa, İslâm cemâatının bütün İslâmî meselelerde
eğitildiği ve gerekli bilgilerin öğretildiği önemli bir eğitim-öğretim
müessesesi oldu. Bu sıralarda okunmaya başlanan ezan, sadece namaz vaktinin
geldiğini bildiren bir ilân değil, aynı zamanda İslâm hâkimiyetini âleme
haykıran bir sembol ve şiâr idi. Komşu devletlerle münâsebetlerin tanzimi için
henüz hicri birinci senede ilk sınır tespiti gerçekleştirilmiş ve bu sınırlar
içerisindeki müslümanların gücünü belirleme açısından Hz. Peygamber'in emri
üzerine nüfus sayımı yapılmıştı. Ensâr'dan bir kişi ile muhâcirûn'dan bir
kişinin bir araya getirilerek İslâm topluluğunun ikişer ikişer
kardeşleştirilmesi ameliyesi demek olan muâhât *, başka bir çok faydaları
yanısıra İslâm devleti'nin asıl unsurunu oluşturan müslümanlar arasında tam bir
kaynaşma ve dayanışma sağlıyordu. Yine aynı senede hazırlanan anayasa,
müslümanları olduğu kadar Medine'de bulunan müşrikleri ve Yahudileri de
kapsamına alarak Hz. Peygamber'in devlet başkanlığını bu gayri müslim
azınlıklara da kabul ettiriyor ve aynı ülkede yaşayan vatandaşlar olarak bu
insanlar İslâm'ın hakimiyet ve koruması altına alınarak devlet açısından
güvenliğin sağlanması hedefleniyordu.
ebu_hureyre
ebu_hureyre
Admin

Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 28/12/08

http://ehlisunnetakidesi.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz