Ehli Sunnet Akidesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

mekke dönemi 1

Aşağa gitmek

mekke dönemi 1 Empty mekke dönemi 1

Mesaj  ebu_hureyre Perş. Ocak 01, 2009 12:52 am

Mekke Cahiliye ortamında Hz. İbrahim'in
soyundan gelen ve onun Hanif dinini takip eden bir aileden doğan Hz.
Muhammed'in, kırk yaşında putperest toplumu gerçek dine davet etmesi için
peygamberlikle görevlendirilmesiyle birlikte ona inanan ve inanmayan insanların
13 yıl boyunca kendi dinlerinin savaşımını verdikleri ve nihayet azınlık-güçsüz
müslümanların kendi yurtları olan Mekke'den Medine'ye hicret etmeleriyle kapanan
bir dönemin adı; Miladî 610-623 yılları arasında geçen İslâmî tebliğin ilk
dönemi. Mekke döneminin sonu, aynı zamanda Hicrî yılın başlangıcıdır.



Hz. Muhammed'in peygamberlikten önceki
hayatı Mekke Dönemi içerisinde değerlendirilmez; Mekke Dönemi Hz. Peygamber'in
peygamberliğiyle başlar. Toplumunun cahilî yaşantısından uzak kalmak ve gerçeği
düşünmek için yılın belli dönemlerinde şehirden uzaklaşan peygamberimiz yine
böyle bir durumda Hıra Mağarasında iken Cebrail (a.s.)'ın okuduğu,



"Oku, Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir
kan pıhtısından yarattı... " diye başlayan Alâk suresinin ilk ayetlerini dinledi
ve peygamberlikle görevlendirildi. Daha önce bir kitap verilmemiş putperest bir
topluma kendisine gelen bu gerçeği anlatma görevi ile görevlendirildi. Kendisi o
toplumda sevilen, güvenilen, asil ve emin biriydi. Ona, "güvenilen Muhammed"
anlamına gelen "Muhammedül Emin" deniyordu. En değerli emanetler başkasına değil
ona bırakılıyordu. Eşi Hz. Hatice Hz. Peygamber'in karşılaştığı bu durumu amcası
Varaka b. Nevfel'e anlattı. İlâhî kitaplardan haberdar olan Varaka; "Ona gelen,
daha önceki peygamberlere gelen Cibril-i Emindir, O peygamberdir. Keşke kavmi
onu bu şehirden çıkardığı zaman hayatta olsam da ona yardım etsem" dedi.
Varaka'nın söylediği aynen gerçekleşti.



Daha sonra peygamberimiz (s.a.s), Mekke'den
çıkarıldı. "Ey örtüsüne bürünen! Kalk (toplumunu) korkut; Rabbini büyük bil,
elbiseni de temiz tut" (el-Müddessir, 74/14) ayetleriyle birlikte Hz.
Muhammed'in zorlu "Mekke Dönemi" başladı. Hz. Peygamber önce en yakın çevresini
uyardı. Kendisine ilk inananlar; hanımı Hatice, kendi evinde kalan yeğeni Ali,
azadlısı Zeyd, yakın arkadaşları Ebû Bekir, Osman, Talha.... oldu. Çevresinde
toplanan bu müslümanlar da ona yardımcı olarak, herkes kendi güvendiği yakın
çevresini yeni dinle tanıştırdı. Kendisine dinin ulaştırıldığı insanlardan temiz
yaratılışlılar, zulme, haksızlığa, ahlâksızlığa karşı olanlar bu dine inanıyor;
yerleşik düzenin nimetlerinden aşırı yararlanan hırslı, zalim, merhametsiz,
ahlâken zayıf Mekke ileri gelenleri bu dine düşman oluyorlardı. Çünkü bu yeni
din onların düzenini temelden değiştirmek için gelmişti. Onlar, dua etmek
istedikleri zaman hiçbir şey duymayan, görmeyen, kendisine bile yararı
dokunmayan, elleriyle yonttukları putlara, heykellere el açarken; yeni gelen din
şunu söylüyordu: "Her şeyi yaratan, işiten, gören, dua ettiğiniz zaman size
yardım edecek olan tek Allah'a yönelin; o putları terkedin. " Onlar insanları
efendi-köle, zengin-fakir, yöneten-yönetilen, soylu-soysuz, sosyete-normal
vatandaş, siyah-beyaz kadın-erkek şeklinde gruplara bölüp bir kısmım diğerlerine
üstün tutarken; yeni din, bütün insanların tek bir candan yaratıldığını,
üstünlüğün ancak kalplerdeki iyilik duygusu ve Allah korkusuyla elde
edilebileceğini ilân ediyordu. Onlar, kız çocuklarını utanç verici bir leke
olarak görürken, yeni din; kadınlara iyi davranılmasını emrediyordu. Onlar zayıf
insanları köleleştirip pazarlarda satarken, kölesini bir hayvan gibi görür zevki
için ona işkence yaparken, yeni din; "köleleriniz kardeşlerinizdir, kendi
yediğinizden onlara da yedirin, giydiğinizden onlara da giydirin; başınıza bir
siyah köle bile emir seçilirse ona itaat edin" diyordu. Kısaca yeni din toplumu
her türlü bağdan kurtarıp, inananlara Allah'ın önünde kardeş olarak secde
etmelerini emrediyordu.




GİZLİ TEBLİĞ DÖNEMİ




İslâm Mekke'de önceleri gizlice yayıldı.
Güvenilir dostlar arasında konuşuldu ve kendisine bir taban oluşturdu. Bu dönem
üç yıl sürdü. Davet gizli olmasına rağmen bu yeni dinin haberi kulaktan kulağa
öyle yayıldı ki Mekke'de İslâm'ın konuşulmadığı tek ev kalmadı. Hatta Mekke
dışına da taştı ve civar köylerden birinde oturan Ebû Zer el Gıfarî de bu yeni
dini duydu ve hemen Mekke'ye gelerek Hz. Peygamber'i bulup müslüman oldu.




TEBLİĞİN AÇIKTAN YAPILMASI




"Yakın akrabanı uyar, müminlerin sana tâbi
olanlarına himaye kanatlarını indir. Şayet sana karşı çıkarlarsa onlara şöyle
de: Ben sizin yaptıklarınızdan tamamen uzağım." (eş-Şuarâ, 26/214-216)
ayetleriyle birlikte açık davet dönemi başladı. Hz. Peygamber ailesi olan
Haşimoğullarını bir yemeye davet etti ve kendisine gelen gerçeği onlara
açıkladı. Ancak müşrikler alay ederek dağılıp gittiler. Hz. Peygamber, başka bir
gün Safâ tepesine çıkarak bütün Mekkelilere toplanmaları için çağrı yaptı.
Toplandıklarında onlara şöyle sordu: "Ey Kureyş! Size; Şu tepenin arkasında bir
düşman ordusu var ve hemen üzerinize saldıracak' desem inanır mısınız?"
Verdikleri cevap: "Evet inanırız, çünkü senin yalanını duymadık" oldu "O halde
haberiniz olsun ki, ileride büyük bir azap günü var..." Topluluktan bir ses
yükseldi: "Günümüzü zehir ettin! Bizi bunun için mi çağırdın?..." Ve toplantı
yine dağıldı.



Yeni dinle eski din arasında şiddetli bir
mücadele başladı. Artık Mekke'de Lâ ilâhe illallah demek büyük bir suçtu.
Aileler parçalandı. Bu mücadele sadece şehirde değil evlerde de vardı. Baba
müşrik, çocuk müslüman; koca müslüman, eş müşrik. Ardından, evden kovulmalar,
boşanmalar, evlâtlıktan reddedilmeler, hapsetmeler, baskılar, dayak, işkenceler
başladı. Bu ortamda Peygamber'in önderliğindeki müslümanlar, Erkam b. Ebil-Erkam'ın
evini kendilerine merkez yaptılar ve geceleri orada buluşmaya başladılar. Orada
yeni din öğreniliyor; yeni gelen ayetler ezberleniyor; namaz kılınıyor; evinden
kovulan, aç kalan, işkenceye uğrayan müslümanlara kanat geriliyordu. Ama en çok
da sabır öğretiliyordu. Çünkü bir günlük değildi işkence.



Yeni dinin egemen olması halinde eski
konumlarını yitireceklerini iyi bilen Mekke eşrafı bu gidişe dur demek için yeni
taktikler geliştiriyordu. Önce alay ettiler; "Bizim gibi soylu, zengin kişiler
varken Allan buna mı vahiy verdi" dediler. Ardından, alay ve eğlenceye rağmen
müslümanların sayısında artış olduğunu görünce iftiraya başladılar: "Bunun
söylediği şiirdir, bu adam şâirdir, kâhinlik yapıyor. Buna bir şeyler öğreten
vardır; ondan aldığı bilgileri bize aktarıyor; Aslında bunun söyledikleri Yahudi
ve Hristiyan din adamlarından öğrenilmiş bilgilerdir." İftiralarına aslında
kendileri de inanmıyorlardı. Çünkü onlar, Muhammed'i çok iyi tanıyor ve onun
şâir, kâhin, nakilci olmadığını biliyorlardı. Bunu herkes bildiği için de
İslâm'ın yayılışı devam etti ve kendi adamlarından bir kısmı daha müslümanların
safına katıldı. Mekke'nin parlamento binası durumundaki Darün Nedve'de toplanan
Mekke büyükleri yeni politikalar ürettiler ve Hz. Peygamber'e geldiler. Barış
görüşmeleri yapmak için teklifleri kendilerince cazipti: "Ya Muhammed, senin
derdin ne? Toplumumuzu darmadağın ettin. Eğer zenginlik istiyorsan, sana
istediğin kadar mal toplayalım. Amacın yönetici olmaksa, seni kendimize önder
yapalım, kral seçelim. Kadın istersen Mekke'nin en güzel kızlarını sana verelim.
Bu işten vazgeç, istediğini verelim. Ama Hz. Peygamber onlara karşı net bir
tavırla şöyle buyurdu: Değil onları, bir elime ay'ı diğer elime güneşi verseniz
ben bu davadan asla vazgeçmem. Çünkü ben bunu kendi isteğimle, arzuma göre
yapmıyorum. Bunu Allah isliyor" Müşrikler yeğenini ikna etsin diye araya amcası
Ebû Tâlib'i koydular. O da aynı teklifle geldi; ama karar kesindi. Mekke
yöneticileri Ebû Tâlib'e bir uyarı yaptılar: "Bundan sonra Muhammed'i himaye
etmekten vazgeç, onunla aramızdan çekil." Ama Ebû Tâlib akrabalık bağlarını
korumakta kararlı idi: "Sen işine bak oğlum. Ben hayatta olduğum sürece sana
kimse hiç bir zarar veremez." Ebû Tâlib iyi niyetli idi, ama müslümanların
tamamını korumaya onun gücü yetmiyordu. Üstelik müslüman da olmamıştı.
Müslümanlar, Peygamberimizin amcası Hz. Hamza ve bir müddet sonra da Hz. Ömer'in
müslüman olmasıyla biraz daha güçlendiler. Ancak işkence sürüyordu. Kabilesi
veya kendisi güçlü olan müslümanların dışında herkes eziliyordu. Özellikle :
köleler; bunlardan bir aile, Yâsir ailesi İslâm'ın ilk şehitleri oluyordu. Hz.
Peygamber müslümanların bu işkencelerden kurtulabilmesi için Mekke'yi
terketmelerine izin verdi ve onları "Orada bir hükümdar var, kimseye haksızlık
ettirmez; orası emin bir yerdir. Allah başka bir kapı açıncaya kadar oraya
gidin" diyerek Habeşistan'a gönderdi. Ve, 11 erkek dört kadın Habeşistan'a göç
ettiler. Ancak göçe katılanlar daha ziyade güçlü müslümanlardı. Amaç,
müslümanlara iyi bir üs hazırlamak ve İslâm'ı yaymaktı. Habeşistan'a hicret
edenlerin orada iyi karşılandıkları haberi Mekke'ye ulaştığında Mekkeliler
telâşlandılar. Bu arada bir söylenti çıkarıldı: "Bütün Mekke müslüman oldu." Bu
haber Habeşistan'a ulaşınca muhacir müslümanlar geri döndü; ancak Mekke
yakınında gerçeği öğrendiklerinde bir kısmı tekrar Habeşistan'a dönerken bir
kısmı da gizlice Mekke'ye girdi.



Bir süre sonra Mekke'den daha büyük bir
kafile İkinci Habeşistan hicretine katıldı. Bunlar yetmiş üç kişi idiler. Mekke
müşrikleri İslâm'ın orada güçlenmesinden endişelenerek gidenleri geri getirmek
için hazırladıkları değerli hediyelerle birlikte iki elçilerini Habeşistan
Necaşisine gönderdiler. Elçiler Necaşinin huzuruna çıktıklarında önce hediyeleri
verdiler. Sonra da isteklerini açıkladılar: "Şehrimizden ülkene kaçan bir grup
insan var; onları bize geri vermeni istiyoruz." Necaşi kendisine sığınan
insanların görüşünü almadan evet diyemeyeceğini söyledi ve müslüman muhacirler
saraya çağrıldı.' Orada bir konuşma yapan Hz. Peygamber'in amcasının oğlu Cafer;
kendilerinin köle olmadıklarını, suçlu olmadıklarını, özgür birer insan olarak
buraya geldiklerini söyledi ve bu elçilerin hangi hakla kendilerini geri
götürmek istediğini sordu. Cafer şöyle konuştu: "Biz, cehalet içinde yüzen,
putlara tapan, güçlünün zayıfı ezdiği bir topluluktuk. Cenab-ı Allah aramızda
kendisine güvendiğimiz bir peygamber gönderdi. O bizi tek Allah'a ibadet etmeye
çağırdı. Doğru söylemeyi, verdiğimiz sözü tutmayı, akrabalık bağlarına ve
komşuluk haklarına saygı göstermeyi, kötülükten ve kan dökmekten sakınmayı
emretti. Biz de ona ve getirdiklerine inandık. Bu yüzden halkımız bize düşman
oldu; dinimizden döndürmek için işkence yaptı. Biz de senin ülkene sığındık."
Necâşi'nin, Hz. İsa hakkında ne düşündüklerini sorması üzerine Meryem Suresinden
bir bölüm okudu. Necâşi okunan ayetlerin ilâhî bir kaynaktan geldiğini anladı ve
şöyle dedi: "Bu, İsa'nın getirdiği ile aynı kaynaktan geliyor." Kureyşli
elçilere de; "Gidebilirsiniz. Çünkü, Allah'a yemin ederim ki onları size teslim
etmeyeceğim" dedi. Mekkeli elçiler hediyeleri de kabul edilmeyerek gerisin
geriye gönderildi. Habeşistan'a hicret eden bu müslümanların bir kısmı Medine'ye
hicret'e kadar orada kaldı ve daha sonra Medine'de kurulan İslâm devletine
hicret ederek Medine'ye geldiler
ebu_hureyre
ebu_hureyre
Admin

Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 28/12/08

http://ehlisunnetakidesi.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz