Ehli Sunnet Akidesi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

mekke dönemi 2

Aşağa gitmek

mekke dönemi 2 Empty mekke dönemi 2

Mesaj  ebu_hureyre Perş. Ocak 01, 2009 12:55 am

Mekke yöneticileri uyguladıkları
yaptırımlardan sonuç alamadılar. Üstelik Hz. Hamza, Hz. Ömer gibi güçlü
müslümanlar putları hiçe sayarak açıktan açığa Kâbe'de namaz kılmaya da
başlamışlardı. Nihayet en önemli kararı aldılar: "Bundan sonra Muhammed'in
kabilesi Haşimoğulları ile tüm ilişkiler kesilecek, onlarla alışveriş
yapılmayacak, kız alınıp verilmeyecekti. Bu uygulama Haşimoğulları Muhammed'i
reddetsin veya Muhammed bu peygamberlik iddiasından vazgeçsin diye
başlatılmıştı." Bu sözleşmeyi her kabîlenin reisi imzaladı ve Kâbe'nin duvarına
astılar. Ancak ayrı gibi görünen kabîleler arasında kız alıp vermelerle yeni
akrabalıklar oluştuğu için Haşimoğulları kabîlesi yalnız kalmadı ve boykotçu
kabîlelerin bazı üyeleri gizliden gizliye yardımlarını sürdürdüler. Boykot tam
olarak uygulanamadı ama müslümanlar çok zor anlar da yaşadılar. Öyle ki kurumuş
deri parçalarını, ot ve ağaç kabuklarını yemek zorunda kaldılar. Akrabalık
bağlarına çok önem veren Mekkeliler için bu boykot kararı yüz kızartıcıydı; ama
bu bir din savaşıydı ve üst düzey yetkililere göre yapılmalıydı. Ancak, üç yıl
süren bu boykotun müslümanlarda bir gevşeme meydana getiremediğini gören
müşriklerin bir kısmı zaten istemeyerek katıldıkları bu boykotun kaldırılmasını
istediler ve Kâbe'ye astıkları anlaşma metnini oradan kaldırttılar. Müşrikler
aynı zamanda bir mucizeye de tanık oldular: "Allahım senin adınla" yazısı
dışında bütün kâğıt, kurtlar güveler tarafından yenmişti. Bu mucize üzerinde
olumlu bir etki yapmadı. Boykotun kaldırılmasıyla birlikte müslümanlar biraz
rahatladılar. Ancak Peygamberimizin hanımı Hz. Hatice ve amcası Ebû Tâlib'in
ardarda gelen vefâtları, müslümanları hüzne boğdu. Bu yıla daha sonra "Hüzün
Yılı" adı verildi. Peygamber de artık müşriklerin fiili saldırılarına uğruyordu:
Başına toz toprak attılar, Mescitte namaz kılarken üzerine işkembe koydular,
dövdüler.




HZ PEYGAMBER YANINA EVLÂTLIĞI ZEYD'I ALARAK
KOMŞU ŞEHIR TAIF'E GITMESI




Hz Peygamber yanına evlâtlığı Zeyd'i alarak
komşu şehir Taif'e gitti. İslâm'ı onlara da duyurmak istedi. Çünkü o sadece
Mekkelilere değil âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. Ama orada da aynı
karakterde insanları buldu. Kendilerine gelen bu misafiri alaya aldılar; ayak
takımını kışkırtarak onu şehirden çıkana kadar taşlattılar. Kan içinde geri
döndü. Ancak, kendi şehrini bir defa terkeden kişi bir başkasının himayesinde
olmaksızın geri dönemezdi. Bu yüzden Hz. Peygamber de Mekke'ye müşrik Mut'im'in
himâyesinde girdi.



Mekke'de zulüm dinmemişti, Resulullah,
İslâm'ı civar kabîlelere de anlatıyor ve her geçen gün müslümanların sayısı
artıyordu. Hıra'da Cebrail'in "Oku." emrinden bu güne on yıl geçti. Ve bir gece
Hz. Peygamber Allah tarafından Mekke'den alınıp Kudüs'e, oradan da göklere
çıkarıldı. "Kulu Muhammed'i geceleyin Mescidi Haram'dan alarak, ayetlerimizi
göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın
şanı yücedir. Allah işitendir, görendir" (el-İsrâ, 17/1). Mirac, denilen bu
olayda, Hz. Peygamber, anlamakta zorluk çekeceğimiz ama Allah'ın bildirmesiyle
iman ettiğimiz bir çok mucizelerle karşılaştı. Sidretül Münteha (göklerin en uç
noktasına)'ya kadar yükseldi. Kendisine Cennet ve Cehennem gösterildi ve bazı
emirler ve İslâm'ın bir kısım kuralları verildi. Beş vakit namaz da bu gece farz
kılındı.



Peygamberimiz sabahleyin bu olayı
anlattığında Mekkeliler, onun delirdiğine hükmederek sevinç haberini
birbirlerine yaydılar. Bazıları da müslümanlara koştu bu müjdeyle; "Sizinki göğe
çıkmış" demek için. Hz. Ebû Bekir'e de geldiler, ama o beklemedikleri bir
cevapla karşılaştılar: "Bunu o söylediyse doğrudur".




BİRİNCİ VE İKİNCİ AKABE BİATI




Cahiliye Arapları her yıl hac mevsiminde
Kâbe'de toplanır haccederlerdi. Bu mevsimde Mekke'de ticaret için panayır da
kurulurdu. Yine böyle bir hac mevsiminde Hz. Peygamber Mekke dışından gelen
insanları tek tek dolaşarak İslâm'ı anlatıyordu. Medine'den gelen bir grup
insana da anlattı ve onlar müslüman oldular. Bunlar Medine'ye altı müslüman
kardeş olarak döndüler.



Kısa sürede Medine'de İslâm duyuldu ve her
evde konuşulmaya başlandı. Medine'de iki büyük kabile yaşıyordu; Evs ve Hazrec
Medine'de ayrıca Yahudiler de vardı. Medineliler Yahudilerle temasta
olduklarından, yakında bir peygamberin çıkacağını biliyorlardı. Bu yüzden
İslâm'ın yayılması Medine'de daha hızlı oldu ve Medine'li müslümanlar bir yıl
sonra Mekke'ye on iki kişi olarak tekrar geldiler. Bu defa aralarında Evs ve
Hazreç'in her ikisinden de müslüman vardı. İki düşman kabîle İslâm sayesinde
kardeş olabilecek, düşmanlıklar ortadan kalkacaktı. Bu on iki müslüman Mekke
dışında Akabe denilen yerde geceleyin Hz. Peygamber'le bir görüşme yaptılar ve
Peygamber'e söz verdiler: "Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmayacaklar; hırsızlık
yapmayacaklar, zina etmeyecekler, ırza geçmeyecekler, çocukları öldürmeyecekler,
iftira etmeyecekler, haktan ayrılmadığı sürece Peygamber'e itaat edeceklerdi.
Bunların karşılığında onlara Cennet vardı. Bu Birinci Akabe Bey'atına katılanlar
Medine'ye dönerken Hz. Peygamber Habeşistan'dan yeni dönen Mus'ab b. Umeyr'i de
onlarla birlikte gönderdi. Mus'ab'ın görevi, Medineli müslümanlara dinlerini
öğretmek ve İslâm'ı diğer Medinelilere ulaştırmaktı. Mus'ab, Medine'de 11 ay
kaldı ve hac mevsimi öncesinde Mekke'ye döndü. Resulullah'a bir yıllık raporu şu
cümleyle özetledi: "Medine'de İslâm'ın konuşulmadığı tek ev kalmadı ya
Resulullah" Bir ay sonra da Medine'den yetmiş üç erkek sekiz kadından oluşan bir
heyet hac münasebetiyle Mekke'ye geldi ve İkinci Akabe bey'atı gerçekleştirildi.
Medine'ye döndüklerinde müslüman bir topluluk olarak sorumlulukları büyük
olacağından Hz. Peygamber onları grup grup örgütledi. On iki lider seçildi;
dokuzu Hazreç'li üçü Evs'li. Bu bey'atın ne anlama geldiğini içlerinden biri
diğerlerine şöyle izah etti: "Siz, siyah, kırmızı tüm insanlara savaş açmayı
göze alıyorsunuz. Bu yüzden eğer mallarınız eksildiğinde ve bazılarınız
öldürüldüğünde onu terkedeceğinizi düşünüyorsanız onu şimdi bırakın. Çünkü onu o
zaman terkederseniz; bu, dünyada da ahirette de utanç duymanıza sebep olur.
Fakat eğer sözünüzden dönmeyeceğinizi düşünüyorsanız onu alın; çünkü Allah'a
andolsun bu, hem dünya hem de âhiret için kurtuluştur." Onların bu derece
tehlikeli sonuçlar doğuracak biatı ise şuydu: Peygamber ve müminler Medine'ye
hicret edecekler, onlar da kendilerine gelen bu kardeşlerini sonuna kadar
savunacaklardı. Hz. Peygamber'in isteği netti: "Beni, eşlerinizi ve
çocuklarınızı koruduğunuz gibi koruyacaksınız. Ben sizdenim siz de bendensiniz.
Sizin savaştığınızla savaşır, barıştığınızla barışırım." Bütün bunların
karşılığında Medineli müslümanların mükâfatı Cennet olacaktı.



Bu görüşme ve biattan sonra Mekkeli
müslümanlar birer-ikişer, gizli-açık Medine'ye göçmeye başladılar. İslâm'ın
Medine'de güçlenip kendi kontrolleri dışında daha da gelişeceğinden korkan
Mekkeli müşrikler bu göçü durdurmaya karar verdiler. Ancak bunu başaramadılar.
Artık Mekke'de Hz. Peygamber (s.a.s), Ebû Bekir ve Ali dışında pek müslüman
kalmamıştı. Müşrikler son kozlarını oynamaya karar verdiler. "Muhammed de
Medine'ye gidip adamlarının başına geçerse vay başımıza geleceklere! Ona bu
fırsatı vermeden yok etmeliyiz" deyip Hz. Peygamber'i öldürmeye karar verdiler.
Ancak Cebrail (a.s)'ın bu komployu haber vermesiyle Resulullah önlemini aldı ve
evini kuşatmış olan saldırganların arasından Yâsin suresini okuyarak çıktı.
Allah'ın bir mucizesi olarak aralarından geçen Peygamber'i göremediler. Hz.
Peygamber Mekke'deki son işleri tamamlamak üzere Hz. Ali'yi geride bırakarak
yakın arkadaşı Ebû Bekir'le birlikte Mekke'yi terketti. Ancak Mekkeliler,
kaçırdıkları bu adamı öldürene ya da getirene ödüller koyarak etrafa haber
saldılar. Peygamberimiz ve arkadaşı Ebû Bekir üç gün Mekke yakınındaki bir
mağarada gizlendi ve müşriklerin bulmaktan ümit kestikleri bir anda mağaradan
çıkarak Medine'ye yöneldi. Kendisini Medine'de bekleyen müslümanlara bir takım
zorluklara rağmen ulaştı ve İslâm'ın "Mekke Dönemi" kapandı. "Medine Dönemi"
başladı.



MEKKE DÖNEMI İSLÂMI TEBLIĞIN ILK VE ZORLU
DÖNEMIYDI.




Bu tebliğin yöntemini bizzat Allah Teâlâ
koyuyor, Hz. Peygamber de Allah'ın gözetimi ile aşama aşama bu görevi
yürütüyordu. Dolayısıyla Allah Resulunun bu yönteminden alınacak önemli dersler
vardır:



1) Hz. Peygamber müşrikleri öncelikle tek
Allah'a kulluğa çağırıyor



Hz. Peygamber müşrikleri öncelikle tek
Allah'a kulluğa çağırıyor; onun dışındaki bütün bağlardan kurtulmalarını
söylüyordu. Allah'a tam bir teslimiyet olduktan sonra Allah'tan gelecek olan
emirleri kabul etmek zor olmazdı. Bu yüzden Hz. Peygamber "Lâ ilâhe illallah"
mesajını öne çıkardı. Çünkü toplumun en büyük sapkınlığı birden fazla ilâha
tapma idi. Birçok ilâha ibadet eden topluma İslâm'ın getirdiği mesaj şuydu:
"Sizin dediğiniz gibi birden çok ilâh yoktur; tek bir ilâh vardır, o da Allah
Teâlâ'dır." Buradan hareketle diyebiliriz ki, bir davetçi davet edeceği toplumun
en önemli hastalığını tespit edip yoğunluğu/önceliği o hastalığa vermelidir.
ebu_hureyre
ebu_hureyre
Admin

Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 28/12/08

http://ehlisunnetakidesi.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz